İcra ve İflas Hukuku
Ticari hayatın ana unsurları; yapılan sözleşme ve satışlar, uğranan zararların tazmini için hak kazanılan miktarların tahsili olarak kabul edilebilir. Söz konusu tahsilâtın kişi veya şirketlerin kendi çabaları ile tahsil edilmesi mümkün olmuyorsa, hukuken başvurulacak yol, icra ve iflas kanunu çerçevesinde icra daireleridir.
Tahsilâtı icra daireleri üzerinden yapmak, kişilere alacak tahsili konusunda birçok hukuki argümanı beraberinde getirir. Kişilerin yahut şirketlerin kendi çabaları ile yapmaya çalıştıkları tahsilâtta, borçluların mal varlıklarına el koymaları ve borçluların adlarına kayıtlı mülkiyet haklarını öğrenmeleri mümkün değildir. Kişiler tarafından mal varlığı biliniyor olsa dahi üçüncü kişilerdeki alacakların kendisine ödenmesini istemesi ancak borçlunun iznine bağlıdır. Ancak icra iflas kanunu kapsamında yapılan icra takipleri ile şirketler ve kişiler borçlularının mal varlıklarına kanundan kaynaklanan hak olarak ulaşabilir, haciz uygulayabilir, satış isteyip alacağını tahsil edebilir veya borçluların üçüncü kişilerdeki alacak ve haklarının kendisine ödenmesini borçlunun rızası olmaksızın isteyebilir.
Borçlu olunmadığı hallerde maruz kalınan icra takiplerinde, kişilerin icra takiplerine itiraz etmeleri gerekebilir. Ancak süreler kısadır ve itiraz etme süreci uzun olabilir. Bu nedenle icra takiplerine karşı yapılacak işlemlerde kişilerin hukuki destek almaları işlerini kolaylaştıracaktır.
Kurumsal icra takiplerinde ise en önemli husus, takiplerin sağlanmasının yanı sıra raporlama sisteminin öneminin bilinmesidir. Bu nedenle şirket bilançolarında görünmesi gereken raporların doğru zamanda, şirketin ilgili departmanı ile paylaşılması ve bu paylaşımların hızlı iletilmesi finansal hayatın sorunsuz işleyebilmesi için gereklidir.